FURKAN 1 / 3 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ تَبَارَكَ
الَّذِي
نَزَّلَ
الْفُرْقَانَ
عَلَى
عَبْدِهِ
لِيَكُونَ
لِلْعَالَمِينَ
نَذِيراً {1}
الَّذِي
لَهُ مُلْكُ
السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ
وَلَمْ
يَتَّخِذْ
وَلَداً وَلَمْ
يَكُن لَّهُ
شَرِيكٌ فِي
الْمُلْكِ وَخَلَقَ
كُلَّ شَيْءٍ
فَقَدَّرَهُ
تَقْدِيراً {2} وَاتَّخَذُوا
مِن دُونِهِ
آلِهَةً
لَّا يَخْلُقُونَ
شَيْئاً
وَهُمْ
يُخْلَقُونَ وَلَا
يَمْلِكُونَ
لِأَنفُسِهِمْ
ضَرّاً وَلَا
نَفْعاً
وَلَا
يَمْلِكُونَ
مَوْتاً وَلَا
حَيَاةً
وَلَا
نُشُوراً {3} |
1. Hak
ile batılı ayıranı (Furkan'ı) alemlere uyarıcı olsun diye kuluna indiren
(Allah) ne yüce, ne mübarektir!
2. Ki
göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur ve O, hiçbir evlat edinmemiştir. Mülkünde
de ortağı yoktur. Herşeyi yaratıp onu inceden inceye takdir ve tayin etmiştir.
3.
Onlar, O'nu bırakıp hiçbir şey yaratamayan, aksine kendileri yaratılmış olan ve
kendi kendilerine bile bir zarar ve fayda veremeyen, öldürmeye, diriltmeye ve
ölümden sonra tekrar can vermeye gücü yetmeyen ilahlar edindiler.
"Hak ile batılı
ayıranı (Furkan'ı) ... indiren (Allah) ne yüce, ne mübarektir!" buyruğunda
yer alan (ve "ne yüce, ne mübarektir" diye meali verilen
"tebareke"nin anlamı hususunda farklı görüşler vardır.
el-Ferra der ki:
Arapçada bu kelime ile "tekaddese" buyruğu anlam itibariyle aynıdır
ve her ikisi de azameti anlatmak için kullanılır. ez-Zeccac:
"Tebareke" lafzı "bereket"den, "tefaale" vezninde
bir kelimedir. Bereketin manası ise hayırlı olan herbir şeyin pek çok olması
demektir.
"Tebareke"nin
teala (pek yüce) anlamında olduğu söylendiği gibi, bağışı pek yücedir, yani çok
ve fazladır anlamında olduğu söylendiği gibi, nimetler ihsan etmesi, devamlı ve
kesin sabittir, anlamında olduğu da söylenmiştir.
en-Nehhas dedi ki: Bu
açıklama, bu kelimenin dildeki anlamı ve türeyişi bakımından en uygun olanıdır.
çünkü bir şeyin sabit oluşunu anlatmak için "bereket"in de kökünü
teşkil eden (...): Çöktü" fiili kullanılır. "Deve çöktü, kuş suyun
kenarına kondu" tabirleri de buradan gelmektedir ki bu da devamlı kalışı
ve sabit oluşu ifade eder.
(Mukaddes oldu anlamına
geldiğini belirten) ikinci görüş ise yanlıştır. Çünkü takdis (mukaddes bilme, kutsama)
temizlikten gelmektedir. Anlam itibariyle bununla bir ilgisi yoktur.
es-Sa'lebi dedi ki:
"Tebarekallah" denilir, ancak "mütebarek" ve
"mübarek" denilmez. Çünkü Yüce Allah'ın isim ve sıfatları hususunda
konu ile ilgili gelen nakillerin sınırında durulması gerekir. Şair et-Tirimmah
der ki: "Ne mübarektir şan'ın; Vermediğini yoktur verecek, Ya Rab, senin
verdiğini de yoktur engelleyecek."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Sen ne mübarek, ne yücesin, ne takdir edersen o olur,
şükürler olsun Sana."
Derim ki: Kimi ilim
adamı Yüce Allah'ın güzel isimleri arasında "el-Mübarek" adını da
saymaktadır. Biz de bu ismi Kitabımızda (el-Esna fi Şerhi Esmaillahi'l-Hüsna
adlı eserimizde) zikretmiş bulunuyoruz. Eğer böyle bir ismin kullanılmayacağı
hususunda ittifak hasıl olmuş ise, o taktirde bu husustaki icma kabul edilir.
Şayet bu konuda ihtilaf söz konusu olmuşsa "ed-Dehr" ve buna benzer
bir çok isim hakkında da görüş ayrılığı bulunduğu bilinmektedir. Biz bu hususda
sözünü ettiğimiz yerde dikkat çekmiş bulunuyoruz. Yüce Allah'a hamdolsun.
"el-Furkan"dan
kasıt Kur'an-ı Kerım'dir. Allah tarafından indirilmiş bütün vahiylerin adı
olduğu da söylenmiştir. Nitekim Yüce Allah: "Andolsun ki Biz Musa ile
Harun'a Furkan'ı ... verdik. "(el-Enbiya, 48) diye buyurmuştur.
Kur'an-ı Kerim'e Furkan
adının verilmesi iki türlü açıklanmıştır. Birincisine göre bu ismin veriliş
sebebi, hak ile batılı, mü'min ile kafiri birbirinden ayırdetmiş olmasıdır.
ikincisine göre de bunun sebebi, bu kitapta haram ve helal gibi şer'ı hükümler
açıklanmış olmasıdır. Bunu en-Nakkaş nakletmektedir.
"Alemlere uyarıcı
olsun diye kuluna" Muhammed (s.a.v.)'e "indiren ... " Burada
"olsun" fiilinde "kuluna" ait bir zamir vardır. Bunun ona
ait olması en yakın o olduğundan dolayı daha uygundur. Bu zamirin
"Furkan"a ait olması da mümkündür.
Abdullah b. ez-Zubeyr,
"kuluna" anlamındaki buyruğu çoğul olarak: "Kullarına" diye
okumuştur.
Korkutma halini anlatmak
üzere "inzar (korkutup, uyarma)" kullanılır. Buna dair açıklamalar
daha önceden el-Bakara Suresi'nde (6. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"en-Nezir" ise helak olmaktan korkutan kimsedir. el-Cevherı der ki:
en-Nezir hem münzir (korkutan), hem de inzar (korkutmak) anlamında kullanılır.
"Alemler" ile
burada kastedilenler insanlar ve cinlerdir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) onlara
rasul olarak gönderilmiş ve onları korkutmak üzere gelmiştir. O peygamberlerin
sonuncusudur. Nuh (a.s) dışında risaleti umumı ondan başka bir peygamber
gelmemiştir. Çünkü Nuh (a.s) tufandan sonra bütün insanIara resul olarak
gönderilmiştir. Zira onunla insanlar yeniden başlamışlardır.
"Ki göklerin ve
yerin mülkü yalnız O'nundur" buyruklarıyla Yüce Allah kendi zatının
azametini dile getirmektedir. "Ve O, hiçbir evlad edinmemiştir"
buyruklarıyla da Yüce Rabbimiz, müşriklerin ileri sürdüğü meleklerin Allah'ın
kızları olduğu, iddiasından zatını tenzih etmiştir. Onlar meleklerin Allah'ın
kızları olduğunu söylüyorlardı. O bundan Yüce ve münezzehtir. Aynı zamanda
yahudilerin iddia ettikleri "Uzeyr Allah'ın oğludur" iftirasından da,
hristiyanların söyledikleri "Mesih Allah'ın oğludur" inanışından da
kendi zatını tenzih etmektedir. Allah bundan pek yücedir.
"Mülkünde de ortağı
yoktur." Durum puta tapıcıların söyledikleri gibi değildir. "Herşeyi
yaratıp, onu inceden inceye takdir ve tayin etmiştir." Mecusi ve
Seneviye'nin (iki yaratıcıya inananların) şeytanın ya da karanlığın bazı
şeyleri yaratmaları söz konusu değildir. Durum, yaratılmışın var etme kudreti
vardır, diyenlerin dedikleri gibi de değildir. İşte bu ayet-i kerime, bütün
bunların kanaatlerini reddetmektedir.
"İnceden inceye
takdir ve tayin etmiştir. " Yani O, yaratmış olduğu herbir şeyi iradesi
doğrultusunda hikmetiyle inceden inceye takdir ve tayin etmiştir. Yanılarak ve
gafletle herhangi bir şey yaratmış değildir. Bilakis kıyamete kadar
yarattıkları ve kıyametten sonra yaratacağı herbir şey O'nun takdiri ile
meydana gelir. O yaratan ve yarattıklarının kaderini tayin ve tesbit edendir. O
halde yaratıcı yalnız O'dur ve siz de yalnız O'na ibadet etmelisiniz.
"Onlar O'nu bırakıp
hiçbir şey yaratamayan, aksine kendileri yaratılmış olan ... ilahlar
edindiler." Yüce Allah, bu buyruğunda vahdaniyet ve kudretine dair en açık
delillerin ortada olmasına rağmen, başka bir takım ilahlar edinmelerinin hayret
edilecek bir iş olduğunu söz konusu etmektedir. Çünkü onların edindikleri bu
ilahlar "hiçbir şey yaratamayan" ilahlardır. "Aksine kendileri
yaratılmış olan" varlıklardır.
Müşrikler bu ilahların
fayda sağlayıp zarar verdiklerine inandıklarından dolayı, onlar hakkında akıl sahibi
varlıkların zamirini kullanmıştır.
"Kendi kendilerine
bile bir zarar ve fayda veremeyen ... " Bu uydurma ilahların fayda
sağlamaları da, bir zarar vermeleri de söz konusu değildir. Kendilerine de,
kendilerine ibadet edenlere de herhangi bir zarar veremezler, hiçbir fayda da
sağlayamazlar. Çünkü onlar cansız bir takım varlıklardır, diye de
açıklanmıştır.
"Öldürmeye,
diriltmeye ve ölümden sonra tekrar can vermeye gücü yetmeyen ilahlar"dır,
bunlar. Kimsenin canını alamazlar, kimseye hayat veremezler.
Buyrukta geçen
"en-nuşur" da ölümden sonra diriltmek demektir. "Allah ölüleri
diriltti, onlar da dirildiler" demektir. Buna dair açıklamalar daha
önceden (el-A'raf, 57. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Şair el-A'şa
der ki: "Ta ki insanlar desinler gördüklerinden: Hayret şu diriltilen
ölüye!"
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN